KESİNTİSİZ AVANGARD
PERMANENT AVANT-GARDE
Sanatçılar/Artists
Aleksandar Srnec, Attila Csernik, Balint Szombathy, Bogdanka Poznanovic, Boris Demur, Era Milivojevic, EXAT 51, Family from Sempas, Gorgona, Ivan Kozaric, Ivana Tomljenovic Meller, Josip Seissel (Jo Klek), Marijan Molnar, Marko Pogacnik, Mladen Stilinovic, Nasko Kriznar, OHO, Red Peristyle, Tomislav Gotovac, Traveleri, Vladimir Bonacic, Vlado Martek, Zeljko Jerman, Zeljko Kipke
Marinko Sudac Koleksiyonu/Marinko Sudac Collection www.avantgarde-museum.com
Küratör/Curator
Branko Franceschi
24.02.2012-28.04.2012
KESİNTİSİZ AVANGARD
Eskiden Yugoslavya, bugünse bazılarını korkutmasına karşın, Batı Balkanlar olarak anılan bölgenin 20. yüzyıldaki çalkantılı tarihi, otuz yıl boyunca süren bir dizi birbirini takip eden savaşlara ve devrimlere sahne olmuştur. Ne var ki, küçük bir alan içinde Katolik, Ortodoks ve İslam dinlerini ve kültürlerini barındıran bu kaynaşma noktası, uluslararası ve etnik karmaşaların beşiği olmasının yanı sıra, aynı zamanda önemli bir sanatsal yaratıcılığa da ev sahipliği yapmıştır.
Birinci Dünya Savaşı Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesiyle başlamış ve Yugoslavya krallığının kurulmasıyla sona ermiştir. İkinci Dünya Savaşı bölgede faşist güçlere karşı en cesur ve başarılı partizan isyanlardan birini tetiklemiş ama aynı zamanda kanlı etnik çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Savaşın ardından etnik gerilimler karizmatik lider Mareşal Tito’nun liderliğindeki tek partili sosyalist dönemde bastırılmış, ancak 1990’larda İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa’da görülmemiş bir gaddarlıkla yeniden patlak vermiş; bu da bağımsız ulus devletlerin oluşmasıyla sonuçlanmıştır. Jeopolitik kapsamlı bu devrimsel değişimler, eskisiyle hiçbir bağı olmayan yeni bir toplum yaratmayı amaçlamıştır. Birbirini takip eden etnik ve sınıfsal şiddet toplumun en üretken katmanını yok etmiştir. Totaliter rejimler ve toplumsal istikrarsızlıkla kuşaklar arası gerilimlere neden olan bu geri planın ortasında, sanat üretiminin sürmesi, uluslararası çağdaş sanat akımlarıyla uyumlu bir şekilde devam eden yaratıcılık ve kültürel yaşam, sarsılmaz tek sosyal dokuyu oluşturmuştur. Bu binyıla girerken, yeni kurulmuş ulus devletlerin her biri, ulusal kimliğe sağlam bir temel oluşturabilmek için kendi ortaçağdan kalma kökenlerine geri dönmüş, bu süreçte de ortak geçmişlerinin zengin modernist ve avangard geleneğini yok saymıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sosyalist Yugoslavya, modernizmi ve soyut sanatı devlet estetiği düzeyine taşımış, böylelikle Komünist bloğun geri kalanıyla arasında önemli bir fark yaratmıştır. Devlet Modernizmi olarak adlandırılan bu kavram yaratıcılığın ve sanat nesnelerinin resmi boyutuna odaklanmış ve kamu kurumlarınca büyük ölçüde desteklenmiştir; diğer taraftan katılımcı demokrasiye doğru sosyal değişimi zenginleştirmeyi ya da en azından kültürel bağlamı geliştirmeyi amaçlayan sanat faaliyetleri kamu ilgisinin ve kurumsal temsiliyetin dışına itilmiştir. Bu tutum nedeniyle, İkinci Dünya Savaşı öncesi radikal sanat üretiminin gerçek mirasçılarının yaratıcılığı “ikinci cephe sanatı” olarak anılmaya başlamıştır. Ancak 1920’ler ve 1930’ların avangard sanatçılarını tutuşturan, Zenit gibi sanat dergilerini kurduran, konstrüktivist estetiği sürdüren, fütürist enerjiyi, dadaist ve sürrealist isyanı ve sonraları sosyalist ütopyayı benimseten bu alev, tamamıyla sönmemiştir.
İkinci cephe sanatçıları ve birtakım müdahil entelektüel 20. yüzyılın otoritelerine karşı muhalefetlerindeki vasiyetlerini canlı tutmuşlardır. Birlikte uluslararası kültürel etkileşimi teşvik etmiş ve sürdürmüş, böylece uluslararası akranları, özellikle de batı Avrupalı sanatçılarca yaratılan mirasa eşit derecede katkıda bulunmuşlardır. Uluslararası profesyoneller, tükenmeyen yeni, egzotik ve bilinmeyen arayışlarında Doğu Avrupa’nın tarihi avangard geleneğini keşfetmişlerdir. Bölgenin özel koleksiyoncuları daha önce görülmemiş bir enerji ve vizyonla, özgürleşmiş kültürel alanın fırsatlarını yakalamış ve herkesin sonsuza dek yok olduğuna inandığı sanat yapıtlarını ileri taşımışlardır. Sonunda genel görüş, modern çağın hâlâ canlı ve coşkun olan avangard vasiyetinin, bizi eskiden beri bütünleşmeyi amaçladığımız Batı’ya doğrudan bağladığını göstermiştir. İkinci cephe sanatı, birinci cephe sanatına dönüşmüş ve bir dizi önemli sergi sayesinde bu miras yerel ve uluslararası topluluklar tarafından da tanınmış, küresel kültürün kesin ve tarafsız bir şekilde biçimlendirilmesine olanak yaratmıştır.
2004 yılında oluşturulan ve bugün 20.000’den fazla sanat yapıtı ve belgeyi barındıran Marinko Sudac Koleksiyonu da bu açıdan yalnızca iyi bir model olmakla kalmayıp, aynı zamanda kaçınılmaz bir kaynak ve bilgi birikimini teşkil etmektedir. KUAD Galeri’de gerçekleştirilecek olan Kesintisiz Avangard sergisi, İstanbul’a ve Türkiye sanat ortamına bu koleksiyonun yalnızca küçük bir bölümünü taşımaktadır. Amacımız, bölgemizdeki avangard üretimin sürekliliğini tanınır ve anlaşılır kılmaktır. Oluşturulan konsept sergiyi dört kapsamlı bölüme ayırmıştır. Basılı başlıklı bölüm avangard dergi yayıncılığının vasiyeti ve sürekliliğine odaklanırken, Konstrüktivizmin Vasiyeti konstrüktivist estetiğin 20. yüzyılda nasıl yayıldığına ve dönüştüğüne işaret etmektedir. Özne = Nesne, performans sanatlarının bölgede 1920’lere dek uzanan çarpıcı tarihini temsil ederken, Ütopya ve Radikalizm de cesaretle siyasi seçkinlerin iktidarı ve gücüne karşı duran aktivizmi örneklendirmektedir.
Branko Franceschi
*****************************************************************************************
PERMANENT AVANT-GARDE
The turbulent history of the 20th century in the region which used to be called Yugoslavia and today, to the dismay of some, is known as the West Balkans, has been one of a continuous sequence of simultaneously occurring wars and revolutions at thirty year intervals. However, this melting pot, squashing catholic, orthodox and islamic religions and cultures into a small area, besides being a cradle of international and ethnic conflicts, is also a home of significant artistic creativity.
WWI started after the assassination of Archduke Franz Ferdinand of Austria in Sarajevo and ended with formation of the kingdom of Yugoslavia. WWII induced in the region one of the most daring and successful partisan uprising against fascist forces, but also unleashed bloody ethnic fighting. Ethnic tensions were suppressed after the war in the decades of a one-party socialist rule under the leadership of charismatic Marshal Tito, only to explode again in the 1990s in atrocities not seen in Europe since the WWII and resulting in formation of the independent national states. Each of these revolutionary changes in geopolitical entities aimed to create a new society by erasing any links with the previous one. Ensuing ethnic and class violence wiped out the most productive strata of society. Amidst this background of totalitarian regimes and ethnic clashes causing societal discontinuity and generational anxiety, the continuation of art practices, the very thread of the creativity and cultural life in tune with contemporary international art movements, created the only stable social fabric. At the turn of this millennium each of the recently established national states turned to their separate medieval origins in order to create a solid basis for their national identities, neglecting in the process the rich modernist and avant-garde tradition of their common past.
After WWII socialist Yugoslavia endorsed modernism and abstract art at the level of state aesthetics, thus signifying a difference from the rest of the Communist block. So-called state modernism focused on the formal aspects of creativity and creation of art objects and was intensively supported by public institutions, while art practices that aimed to enhance social change towards participatory democracy, or at least to improve the cultural context, were pushed to the margins of public interest and institutional representation. In this manner the creativity of the true heirs of completely neglected pre-WWII radical art practices came to be referred to as the “art of the second-line”. But the flame that had ignited the existence of avant-garde artists of the 1920s and 1930s, that had established art magazines such as Zenit, pursued constructivist aesthetics, taking over futurist energy, dadaist and surrealist rebellion and, later, social utopias, was nevertheless not extinguished.
The artists of the second-line and a certain number of related intellectuals during the second half of the 20th century kept their legacy alive in opposition to the authorities. Together they promoted and practiced in international cultural exchange thus contributing to a heritage relevant and equal to the one being created by their international peers, especially the European West. The international professionals in their perpetual quest for the new, exotic and unknown have discovered the historical avant-garde of the Eastern Europe. Local private collectors with previously unseen vigor and vision seized the opportunity of liberated cultural spaces and brought forward artifacts everyone thought forever lost. Finally, the general understanding prevailed that the avant-garde legacy of modern era, alive and vibrant as it is, most pragmatically and directly connects us with the West we have been aiming to unite with all along. Second-line art became First-line art and a series of major exhibitions has made this heritage visible to local and international communities, creating a possibility of the substantial modification in the mapping of global culture towards a more accurate and impartial model.
The Marinko Sudac Collection, established in 2004 and today comprising more than 20,000 artifacts and documents, in this respect represents not only a good case study, but also an unavoidable source and generator of information. The Permanent Avant-Garde exhibition within the spatial context of KUAD Gallery brings only a tiny segment to Istanbul and to the Turkish public. The goal is to make the continuity of avant-garde production in our region both known and understandable. The curatorial concept has been to divide the exhibition into four comprehensive sections. In Print focuses on the legacy and continuation of avant-garde magazine publishing, while Legacy of Constructivism points out how the aesthetic of constructivism permeated and has been transformed throughout the 20th century. Subject = Object presents an impressive history of performative art practices in the region dating back to the 1920s and Utopia and Radicalism epitomizes activism that bravely stood against the power and rule of the political elite.
Branko Franceschi
İngilizceden çeviren: Ekin Uşşaklı
*************************************************************************************
MARINKO SUDAC KOLEKSİYONU
Marinko Sudac Koleksiyonu, 2004 yılından beri Marinko Sudac tarafından yürütülen belirli bir koleksiyon stratejisinin ürünü olarak, Hırvatistan’ın Zagreb şehrinde kurulmuştur. Bugün koleksiyonda 20.000’den fazla yapıt bulunmakta ve bölgenin en büyük koleksiyonu, genel olarak da avangard sanatın en geniş kapsamlı koleksiyonu olarak kabul edilmektedir. Koleksiyonda çok çeşitli tekniklerle üretilmiş sanat yapıtı yer almaktadır, 1909-1989 arasında üretilmiş olan metinsel, fotografik, film ve video dokümantasyonları, bunlarla ilintili özel yazışmalar ve görsel dokümanlar bulunmaktadır. Baltık Denizi’nden Karadeniz’e kadar olan bölgeyi kapsayan koleksiyon eski Yugoslavya bölgesini özellikle ön plana çıkartırken, Japonya ve ABD’ye kadar da uzanır. Koleksiyon şu birimlerden oluşmaktadır: 2007’den beri koleksiyonda bulunan sanatçı ve yapıtlara dair kapsamlı monografiler yayımlayan Sudac Yayınları; 2009’dan beri koleksiyon parçalarını online sunan Görsel Avangard Müzesi www.avantgarde-museum.com ve 2010 yılında kurulan Avangard Araştırmaları Enstitüsü. Enstitü bölgedeki avangard akımların araştırılması, korunması, sunumu ve tanıtılmasının kavramsallaştırılması, uygulanması ve koordinasyonundan sorumludur ve bu amaç doğrultusunda Görsel Müze, Marinko Sudac Koleksiyonu ile Sudac Yayınları’nın işlevlerini stratejik olarak birleştirir.
Kesintisiz Avangard sergisi 1920 ile 1986 yılları arasında eski Yugoslavya’da üretilmiş olan avangard sanatı sunar.
MARINKO SUDAC COLLECTION
The Marinko Sudac Collection was established in Zagreb, Croatia as the result of a defined collecting strategy conducted by Marinko Sudac since 2004. Today the collection has over 20,000 items and is considered the region’s largest collection and the largest collection of avant-garde art in general. The collection’s holdings include works of art in all media and corresponding written, photographic, film and video documentation of avant-garde art created during the 1909–1989 period, as well as related private correspondence and photographs. It covers the area from the Baltic to the Black Sea, with special emphasis on the region of former Yugoslavia, while the furthest reach of the collection extends as far as Japan to the east and USA to the west. The collection’s spin offs are: Sudac Editions specializing in publishing comprehensive monographs on the collection’s artists and related phenomena since 2007; the Virtual Museum of Avant-garde Art www.avantgarde-museum.com presenting the collection’s holdings online since 2009; and the Institute for the Research of the Avant-garde established in 2010. The institute is responsible for the conceptualization, implementation and coordination of the study, conservation, presentation and popularization of the region’s historical avant-garde movements and to that end it strategically unites the functions of the Virtual Museum, the Marinko Sudac Collection and Sudac Editions.
The Permanent Avant-garde exhibition presents avant-garde art and related phenomena created in Yugoslavia from 1920 to 1986.