MISS POWER (BAYAN İKTİDAR) II*, 8 MART 2019
KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ
DENİZ PİRECİ, BEYZA BOYNUDELİK, MANOLYA ÇELİKER, MELİKE KILIÇ, GÖKÇE ER, BENGİSU BAYRAK
20.yy başında Bulgaristanlı sosyalist kadınların kurduğu 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlenen bu buluşma etkinliği içinden geçmekte olduğumuz Hakikat-sonrası ve Liberal Kapitalizmin zorlu koşullarında ifade özgürlüğünün görsel örneklerini üreten günümüz sanatçıları ve onların üretimlerini topluma yansıtma işlevi taşıyan sanat uzmanlarıyla sosyal medya ortamında değil, gerçek ortamda buluşmak amacını taşıyor.
Bu etkinlik için seçilen başlık Miss Power (Bayan İktidar) kuşkusuz mizah içeriyor; ancak çok yönlü göndermeler de içermektedir.
Hakikat–sonrası ve Neo-kapitalist dönemin birinci maddesi iktidardır. Hakikatlere çeşitli iktidarların çıkarları doğrultusunda müdahale edilebiliyor ve genis kitleler bu müdahaleye hizmet eden medya araçlarıyla yönlendiriliyor, bireyselliğini, özgür düşüncesini ve eylemini yitiriyor.
Neo-kapitalist düzen ve tüketim ekonomisi iktidarları besliyor, kitlelerin yaşam gücünü sömürüyor. Bu süreçte kadınların gücü kimi toplumlarda kuşkuyla karşılansa da küresel bağlamda siyasal, toplumsal, ekonomik işlevleri ve güçleri her türlü iyileştirmeye yönelik bir direniş ve teşvik oluşturuyor. Görsel sanatlar alanında kadın sanatçıların üretimi bu direniş ve teşvikin odağında yer alıyor.
Bu buluşmada bireysel direnişler ve teşvikleri birlikte öğrenebileceğiz.
Toplumun dışına atılmış ya da toplumdaki kimliği bastırılmış bireylerin – ki bunlar içinde her sınıftan ve her meslekten kadınlar çoğunluktadır. Durumunu iyileştirmek için her şeyden önce zararlı büyük anlatıları yapı-söküme uğratmak gerektiğini biliyoruz; bunu yapabilmek için kitlelerin ve kurumların muhafazakarlığını, geçerliği kalmamış Modernist ve sağlıksız Post-modernist bakışını ve yapısını kökten değiştirmek gerekir.
Osmanlı Batılılaşması ve Cumhuriyet Modernizmi’nde kadın ressamların varlığını biliyoruz. Ancak onların erkekegemen, babaerkin bir düzende büyük bir varolma savaşı verdiğini de biliyoruz. Dünya’da ve Türkiye’de Geç-Modernizmin yarattığı açılımlar, sol ideolojilerin kadın-erkek eşitliğini vurgulamaları ve sivil toplumun demokratik süreçlerde etkinleşmesiyle kadın sanatçılar 1970’lerden başlayarak söz sahibi olmaya başladılar. 80’li yılların ortasından günümüze küresel sanat ortamındaki gelişmelerle kadın sanatçılar atılgan, dikkat çekici ve irdeleyici işler ürettiler, yerel ve uluslararası ortamlarda öne çıktılar.
Türkiye’de kuram ve uygulamada, modern ve post-modern sanat içinde erkekegemen söylemin gücü bir süre daha varlığını sürdürürken, 1990’lardan başlayarak İlişkisel Estetik akımı bağlamında feminist sanat üretimi gündeme yerleşti, etkisini ve egemenliğini sürdürüyor. Türkiye’nin post-modernlik sürecindeki geçişlerde kadınlar sürmekte olan geleneksel yapılar yüzünden siyasal, ekonomik ve toplumsal alandaki kimliklerini kabul ettirmek için uğraş verdiler. Post-modernlik süreci kadınlar için bir açılım oluşturdu ancak status quoyu değiştirmek kolay bir iş değildir. Üretim birikiminin bütün içerik, biçim ve estetiği kadın sanatçıların bu işin üstesinden geldiğinin kanıtıdır..
Günümüz sanatının sorgulayıcı, irdeleyici ve sarsıcı örnekleri önemli bir işlev taşırken, kadın sanatçıların bu üretim içinde yansıttıkları paylaşımcı, iletişimci, esnek ve işbirlikçi nitelikleri yararlı sonuçlar doğuruyor. Bugün sınırlı sayıda özel müzede, galerilerde ve düzenlenen sergilerde izlediğimiz kadın sanatçılar sınırları ve tabuları zorlayan işleriyle sanat üretim sürecine tartışılmaz bir ivme kazandırmıştır. Bu sanatçıların alt-üst ettikleri, zorladıkları alanlar geniştir; genellikle baba-erkin aile düzeni, cinsel baskılar, günahlar, suçlamalar, çocuk ve kadın tacizleri, tüketim ve reklamın kadını streotip imge ve fetiş olarak kullanması, gövde ve ruh çatışkıları üstünde durur, toplumbilim, ruh-çözüm yöntemleri kullanırlar.
Modernizme kendiliğinden ve bilinçli olarak geçememiş toplumlarda, 20.yy boyunca Modern Sanat bir üst yapı olarak nitelendirildi ve kitleleri etkilemek açısından gücünü yitirdi. Kitlenin kültürle karşılaşmasını sağlayan altyapılardan yoksun ülkelerde Post- modern sanatın da bu yabancılaşmadan payını almakta olduğu görüldü. Bütün kaynaklarını yaşamdan alan Post-modern sanatın siyasal, toplumsal, eleştirel içeriklerini göz ardı eden kurumlar ve kitle karşısında sanatçının direnmesi de yine söz konusu ülkelere özgü bir durum olarak sürüp gidiyor.
Sanat sistemi gelişmiş toplumlardaysa, sanatçının daha çok bu sistemle hesaplaşan yapıtlar ürettikleri izleniyor. Dolayısıyla, sanat üretimindeki yorum ve uyarıları dikkate almayan bir toplumun, kadın sanatçıların üretimlerindeki ayrımı ve çeşitliliği de fark etmelerini beklemek saflık oluyor; bu ancak tanımak ve bilgilenmekle giderilebilecek bir olumsuzluktur.
BERAL MADRA
*MISS POWER I FORUMU, 8 MART 2018’de BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.