Radikal Kültür Sanat
24/12/2009
‘İstanbul Next Wave’ kapsamında Berlin’deki Martin Gropius Bau’da İstanbul Modern koleksiyonuyla birlikte ‘Tasvir: İslam Ülkelerinden Sanat’ sergisinin olması iyi bir rastlantı. İki sergi ilginç bir karşılaştırma olanağı sunuyor ama bu karşılaştırmanın Türk modernizmi yararına olma ihtimali oldukça zayıf
Berlin’de ‘istanbul Next Wave’ başlıklı üç serginin açıldığı günlerde Martin Gropius Bau’da, İstanbul Modern koleksiyonunun yerleştirildiği salonların hemen yanındaki salonlarda ‘Tasvir: İslam Ülkelerinden Sanat’ başlıklı bir sergi daha açıldı; sergi devam ediyor…
Bu iyi bir rastlantıydı. İstanbul kaynaklı Modernizm, postmodernizm ve bağlamsal estetik örnekleri bu saygın salonlarda Almanya izleyicisinin anlayış ve beğenisine sunulurken, ‘Tasvir’ sergisi de adeta Türkiye Modernizminin arka alanındaki bütün sanat türlerini, bugünkü karşılıklarıyla ilintilendiriyor ve uzmanlar için İstanbul modern koleksiyonu ile ilginç bir karşılaştırma ve rekabet ortamı sunuyor.
Bu karşılaştırmanın Türkiye modernizmi yararına olma ihtimali de oldukça zayıf. Çünkü, İstanbul Modern Koleksiyondaki erken ve geç modern resimlere Berlin perspektifinden- yani Berlin’deki müzelerde yer alan modernizm birikiminden- bakınca, Türkiye’nin modernleşme tarihinin – düzeni yıkmak ve yeni bir düzen kurmak ya da bireysellik ve öncülük gibi temel özelliklerin – bu resimlerin kronolojik ya da estetik sıralamayla yan yana getirilişi üstünden okunması olanaksız. Bu tarihin görsel okumasını sağlamak için koleksiyonun güçlendirilmesi ve resimlerin toplumsal-siyasal-kültürel söylem ve bağlamıyla sunulması gerekiyor. Koleksiyon geç modern ile postmodern arasındaki geçişi de (1977-1990) göster(e)mediği için bir boşluk oluşuyor ve serginin son bölümünde sunulan videoların -her ne kadar çok iyi örnekler ise de- anlamları değerlendirilemiyor.
Martin Gropius binasının 18 odasına yayılan Tasvir sergisinde ise küratörlüğün kavramsal, felsefi, biçimsel ve estetik bütünlük yaratma işlevi öne çıkıyor. İslam sanatının üç biçiminin Hat, Süslemeler ve Minyatür’ün AB müzelerinden toplanmış özgün örnekleri ile bu örneklerle hesaplaşan ya da uyuşan çağdaş ve güncel resim, desen, fotoğraf ve video işler, İslam felsefesi ve yazınından alıntılarla bir etkileşim içinde yan yana gösteriliyor.
İslam sanatının felsefi temeli
Avrupa ve İslam sanatını (ya da Doğu sanatını) yan yana getirme işi daha önce de denendi. 1971’de Münih Olimpiyatları sırasında büyük bir sergide, Avrupa Modernizminin Ortadoğu, Asya, Afrika esin kaynakları karşılaştırıldı. 1989’da Paris’de Pompidou sanat merkezinde ‘Yeryüzü Büyücüleri’ sergisinde de bütün Avrupa dışı sanat türleri, bunların yapımcıları büyücü olarak adlandırılarak Paris’e taşındı.
‘Tasvir’in amacı Avrupa’nın İslam’dan İslam’ın da Avrupa’dan esinlendiğini yararlandığını göstermek değil; İslam sanat geleneğinin içindeki görselliği felsefi içeriklerle irdelemek ve bu görsellik ile bugün İslam ülkelerinde yaşayan sanatçıların ürettikleri görsellik arasındaki biçimsel, kavramsal ve estetik ilişkileri ortaya çıkarmak. Serginin bu tür bir araştırma temelinde yaratılmış olması, Berlin’in bilgili sanat izleyicisinin ilgisini çekiyor; Berlin izleyicisi Avrupa’nın diğer ülkelerinin izleyicisine göre ‘oryantalist’ bakış açısından oldukça kurtulmuş bir izleyicidir.
Geleneksel ile güncel yapıtların arasındaki ilişkilerin, söyleşinin ve karşıtlığın görsel etkisi çarpıcı; bu görsel etki aynı zamanda Avrupa merkezci sanat tarihi öğretisinin gücünü sarsıyor ve sanat üretiminin geçmişten bugüne küresel bir özelliği olduğunu işaret ediyor. Lübnanlı Walid Raad’dan Filistinli Mona Hatoum’a, İranlı Parastou Forouhar’dan Türkiye’li Murat Morova’ya yaşayan 50 sanatçının işleri ‘gelenekselin üstünden ve felsefi içerikleriyle yeniden okumak’ önerisiyle sunuluyor. Modern düşüncenin ürünü olarak kabul edilmiş birçok biçim, içerik ve estetiğin, İslam geleneğinde var olduğunu izlettiriyor sergi. İsviçre’de minare krizi yaşanırken Berlin’de bu serginin gösteriliyor olması çok anlamlı.
Tuhaf olan Türkiye’den gelen gazetecilerin pek çoğunun yazılarında ne ‘Tasvir’ sergisi ne de Berlin Akademisi Pariser Platz binasında düzenlediğim 17 kadın sanatçının 1980’den günümüze işlerini gösteren serginin yer almaması. ‘Ayağımın altında dünya, cennet değil!’ başlıklı sergideki işler, Türkiye’deki demokratik süreçlerin bu sanatçıların toplumsal-siyasal-eleştirel işleri üstünden okunmasını öneriyor, Berlin izleyicisine. (bkz. http://universes-in-uni-verse.org/eng/nafas/articles/2009/under_my_feet)
Eleştiri yoksunu sanat ortamı
Son dönemde, sanatın günümüze özgü gerekli bütün altyapıları gerçekleşmiş, sanat piyasası şeffaflaşmış ve uluslararasılaşmış, seçkinler ve kitle neyin sanat olduğu neyin sanat olmadığı konusunda yeterince bilgilenmiş, sanatçılarımıza da her yönden rahmet yağıyor gibi bir hava yaratılıyor gazetelerde! Bu havanın yaratılmasında basın, medya, iş dünyası, koleksiyoncular, fuarcılar, seçkin galeriler ve müzayedeciler arasında sıkı bir işbirliği gözlemleniyor.
Ne ki, bu işbirliği sanat yapıtını, toplumsal-siyasal-eleştirel bağlamından soyutlayıp, öznel zevklere, kulaktan dolma bilgilere, kaynağı bilinmeyen dolduruşlara göre değerlendirme müdahalesine girişmiş durumda. Eleştiri yoksulu olan sanat ortamında çağdaş sanat değerlendirmeleri bu ortaklığın sunduğu kriterler üstünden yapılır oldu!
Benzer bir işbirliği sanatın üretim alanında yer alan kitlede var mı? Umarım genç kuşak küratörler, eleştirmenler, galericiler ve onların desteklediği sanatçılar geleceklerini karartabilecek her türlü düzleştirici ve tekelci düzene karşı çıkabilirler.