Radikal Kültür Sanat
16/03/2010
Sanatın değerlendirmesi kuruntu, dedikodu, efsane, spekülasyon, senaryo ve sansasyon ile yapılmaz. Eğer yapılırsa ortaya zihinsel düzeyi düşük, sanat üretimi için boğucu bir ortam çıkar. Sanat piyasası hareketlenen ülkelerin, bu konuda dikkatli olması gerek
Almanya’da yayınlanan Kunstforum dergisinin 200.sayısında (Ocak-Şubat 2010), bizim de sanat gündemimizi belirleyen ‘sanat ve para ilişkisi’ kapsamlı bir dosyayla ele alındı. Ekonominin güncel başlıkları yanında, ‘Sanatçı olarak CEO, CEO olarak Sanatçı’, ‘Homo Economicus’un Romantik Motoru’, ‘Güzel Sanatlar-Güzel Sanat ve Finanz Sanatı’ gibi eğlenceli başlıklarla sanatın günümüz ekonomisinde çelişkilerini deşifre eden 150 sayfalık yazı özellikle bizdeki ‘sanat ve para’ anlayışını sarsacak nitelikte…
Sanat-para ilişkilerinin eleştirisi 1830’larda Daumier’in karikatürleriyle başlıyor, 1919’da Marcel Duchamp’ın dişçisine ödeme yaptığı kendi çekine (Tzanck Check), oradan da 1962’de Andy Warhol’un ‘1 Dollar Bill’inde ve 1979’da Joseph Beuys’un DM üstüne yazdığı ‘Kunst=Kapital’ çoğaltmasında en açık ifadesini buluyor ve günümüze doğru sayısız örnekte inceleniyor. Yerel piyasa rakamları, sanat yapıtlarının yarattığı düşünsel yeniliklerden daha çok heyecan yaratıyor bizim toplumumuzda. Sanatçıların resimleri yüksek fiyatlara satılıyorsa, bu sanatçıların maddi açıdan rahatlayıp daha verimli bir üretime geçmelerine sağlar ki bu da sanat yapıtı birikiminin zenginleşmesi anlamına gelir. Kuşkusuz, bu üretimin niteliğinin ne olduğu da bu zenginleşmenin ölçütüdür. Bu paralar sanatçılara ulaşıyorsa tabii…
Sanat ve para ilişkisinin sanatı örseleyen etkisi ancak eleştiri ve değerlendirme ile önlenebiliyor. Toplumun bu eleştiri ve değerlendirmeye kulak verecek bir sanat anlayışına ve olgunluğa erişmesi de gerekiyor. Toplum, resimlerin kaça satıldığından çok, düşüncenin görsel yansıması olan resmin değerini ve etkisini, Modernizm ve sonrasında bireysel ve toplumsal zihin süreçlerini değiştirip değiştirmediğini, Türkiye’nin ortak kültür belleğini zenginleştiren bir malzeme olup olmadığını, sanatın ekonomideki payının ve anlamının ne olduğunu irdelemesi gerekiyor.
1970’lerden günümüze Türkiye insanının zihinsel sürecini tüketim ve medya kültürünün ürettiği ‘resimler’ etkiliyor. Tüketim ve medya ideolojisi, devlet ve özel sektör iktidarlarının işbirliğiyle ürettirdiği ‘resimler’le besleniyor. Toplumun zihinsel ve görsel sağlığı açısından bu manzaraya olumlu ve iyimser bakmak ne kadar gerçekçi?
Eğlence kültürü farklı
Sanat olarak üretilen ‘resmi’ düşünsel süreçlerin gözbebeği olarak kabul eden toplumlar, bu arsız müdahalelere kendilerini hazırlayabiliyor. Sanat üretimini popüler eğlence kültür üretimiyle karıştıran, yorumcuyu sanatçı yapan bir anlayışı benimseyen bir resmi kültür politikasına sahip ülkemizde böyle bir hazırlık yok.
Bugün sanat bilimsel bir resim değerlendirmesi yaparken bu değerlendirme benim ilgi alanımdaki konuları saptamak için yapıldığında kültürel kimliğin çıkarlarına hizmet ederken, sanat piyasası alanında yapıldığında satıcıların ve alıcıların çıkarlarına da hizmet eder. Bu iki değerlendirmenin yolları kesişiyorsa, sanat ortamının koşulları oldukça sağlıklı sayılır. Uluslararası piyasanın üst katmanlarında bu kesişmenin örnekleri görülür; sanat kurumları, galericiler, satıcılar ve alıcılar aynı sanatçılar üstüne yatırım yapar. Bir anda bir grup sanatçının hep birlikte uluslararası etkinlik alanına ve piyasaya aynı anda çıkar ve koleksiyonculara ulaşır. Bu da bize sanat kurumları, galericileri, satıcılar ve alıcıların bilgi ve değerlendirme açısından bir uzlaşma ve işbirliği içinde olduğunu; ya da başka bir deyişle bulundukları dönemin ortak sanat bilgisini benimsediklerini; dahası, alıcıların ve satıcıların sanat uzmanlarının bilgi ve değerlendirmelerine önem verdiklerini de gösterir. Ya da alıcıların ve satıcıların bu bilgiye sahip olmak için bir çaba gösterdiklerini gösterir. Bu son derece bilinçli kesişmeler ve bilgi işbirlikleri uluslararası piyasanın doruklarını oluşturuyor. Alt katmanlar da var bu uluslararası piyasada; yani ikincil ve üçüncül resim piyasasının malları da seçici olmayan sanat fuarlarında izlenebilir.
Modern sanat 70’te kaldı
Sanat değerlendirmeleri kuruntu, dedikodu, efsane, spekülâsyon, senaryo ve sansasyon ile yapılmıyor; yapıldığında ortaya düşünsel ve zihinsel düzeyi düşük bir sonuç çıkıyor ve sanat üretimi bu değerlendirmeleri kabul eden çevrenin değişmeyen ölçüleri içinde boğuluyor.
Değerlendirmeleri yaparken ‘Modern’ kavramına yaslanmak da her zaman geçerli değil! Modern sanatın tarih olduğu bir tarih var; bu dünya genelinde 1970’ler. O tarihten sonra Modern sanat kuralları ve kavramları içinde üretilen sanat yapıtları konu dışı kalıyor; ya da yukarıda sözünü ettiğim ikincil ve üçüncül sanat ortamına hitap ediyor. Bu nedenle 2010 yılında ‘modern’ terimini kullanırken, bu terimin içini dolduracak yapıtların da Modernizm bitmeden önce – yani Modernizmin kavramlarının 1970 sonrası kuramları bağlamında gücünü ve geçerliğini yitirmeden önce – üretilmiş yapıtlar olması gerekir. 1970’lerden sonrası üretimleri Modern başlığı altında değerlendirmeyi sürdüremeyiz; 1970’den sonra Modern soyut ve figüratif örneklerinin türevleri olan resim ve heykelleri post-modern olarak değerlendiremeyeceğimiz gibi Türkiye sanat üretiminde Modernizmin bitiş sınırı da 1970’lerin sonudur; Modern resmin ve heykelin işlevi ve estetiği sorgulanmaya başladığı an! 1977’den 1990’ların başına kadar olan dönemde üretilmiş olan Post-modern kırılmanın örnekleri günümüzde ‘çağdaş’ veya ‘güncel’ olarak adlandırılan üretimin yalnız altyapısını değil, aynı zamanda uluslararası sanat ortamına eklemlenmesini de sağladı. Bu yapıtların hangileri olduğunu çok iyi belirlemek gerekiyor; kuşkusuz bunlar hala Modernist kuralları ve estetiği sürdüren resimler ve heykeller değil. Bugün bu değerlendirmeyi satıcılar ve alıcıların belirlemesine bırakamayız. Bu yapıtları belirlemek ve değerlendirmek için, üretildikleri dönemin uluslararası sanat ölçütleri açısından karşılaştırmalı çözümlemesine bakmak gerekir. Bu bilgiler yapıtlar üstüne yazılmış metinlerde ve sanatçıların yapıtları konusundaki savlarında yer alır ve eğer o metinler uzmanlar tarafından yazılmışsa ve haber, tanıtım ve övgü içerikli değilse…
Kendi dönemi önemli
Modern ve Post-modern sanat yapıtlarını özellikle kamuya açık müze ve sanat merkezlerinde sergilerken, bu yapıtları üretildikleri dönemin siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel değişkenlerinden bağımsız olarak sunamayız. Eğer, bu yapıtlarda bu değişkenlere ilişkin bir gönderme veya ilinti bulamıyorsak, o zaman bu yapıtların kamuya sunulmasının hiçbir anlamı yoktur. Bu durumda zaten ikincil ve üçüncül yapıtlar sunulmuş oluyor ve sunulduğunda da sanat tarihi gerçekleri saptırılmış, toplumun belleği, bilgi edinme ve zihinsel açılım hakları sanat dışı çıkarlar yönünde sömürülmüş oluyor.