Radikal Kültür Sanat
05/02/2008
İstanbul AB Kültür Başkenti projesinin günümüze özgü küresel görsel kültür değişkenleri içinde 2010’daki ‘açılış günü manzarası’nı bugünden görebilmek olası mı?
İstanbul AB Kültür Başkenti projesinin günümüze özgü küresel görsel kültür değişkenleri içinde 2010’daki ‘açılış günü manzarası’nı bugünden görebilmek olası mı?
Bu öngörüye sahip olabilmek için bugünkü manzaranın iyi değerlendirilmesi gerekir; çünkü manzaranın estetik bütünlüğünü, kompozisyonunu, rengini, ışığını ve küresel etkisini bu değerlendirmelerin dikkate alınıp alınmaması belirleyecek.
2008 manzarasına estetik açıdan bakalım: Tamamlanmamış modernleşmeyi ve eleştirel boyutu savsaklanmış post-modernleşmeyi egemen ideolojiler (siyasal ya da ekonomik) düzeyinde güncelleştirme girişimlerinin kitsch’i estetiğin yerine geçirdiği görülüyor.
Türkiye Kitsch’i benimseyerek yüksek kültür /alçak kültür ikileminin üstesinden gelmiştir, Kitsch’in nesi var? Kitsch’e dokunma! Böyle düşünenler çoğunlukta kuşkusuz!
Burada, Batı kültüründe ‘kötü zevk’ anlamına gelen kitsch’in modernizmde başladığını değil (Kitsch’in Roma İmparatorluğu’ndan bu yana var olduğu açıktır; antik Yunan heykellerinin kopyalarının/sahtelerinin yapılmasıyla başlayan bir süreçtir) etkileri ve sonuçları üstüne düşünmenin, irdelemenin ve eleştirmenin modernizmde başladığını vurgulamak gereğini duyuyorum. Modernizm her zaman yanında var olan, geçmişten günümüze kitleler tarafından derinlemesine içselleştirilmiş Kitsch bilincini ve eleştirisini de doğurdu. Ancak, Türkiye’de kitsch, gerektiğinde bütün ideolojik dayatmaların görsel manzarasını oluşturan, geleneğin ve Modernizmin olumlu kalıntılarını silip süpürmesine, post-modernizmin
eleştirel boyutunu sindirmesine sevinç ve hoşgörüyle izin verilen ve toplumun ortak bilinçaltını uyuşturan bir değişmez olarak kaldı.
Kitsch, Batı kültürü içinde Clement Greenberg, Hermann Bloch, Gillo Dorfles gibi modernist düşünürler tarafından enikonu tanımlanmış bir olgu. Post-modernizmin ve küreselliğin de baş tacı ettiği bir olgu olarak bütün kültürlerde görkemli bir biçimde varlığını sürdürüyor. Dorfles’in 300 sayfalık ‘Kitsch’ kitabı var. Bloch da ‘Kitsch-insan’ ve ‘Kitsch-sever’ terimlerini yerleştirmiş.
Her şeyin kitsch’i var.
Dorfles’in kitabında dinden siyasete, mimariden dekorasyona, turizmden sinemaya, gelmiş geçmiş bütün kitsch biçimleri tanımlanıyor. Örneğin, klasik resimlerden, heykellerden türetilmiş, teolojik değeri çok yüksek, estetik değeri sınıfsız olan, ama kitlelerce sanata eşdeğer anlamda tüketilen Haç, İsa ve Meryem heykelleri ve heykelcikleri, Hristiyanlık kitsch’i ve dinsel tuzaklar başlığı altında irdeleniyor. Kitabın yazıldığı 1968’de İslam kültürü çeperdeydi ve Dorfles’in ilgi alanında değildi. Şimdi Google’da İslam ve kitsch terimini yazdığınızda çeşitleri görebilirsiniz. Cami mimarisi, Kâbe heykelleri, peygamber resimleri, duvar halıları, hat kopyaları başlıca örnekler…
İkinci verimli türetme kuşku yok ki, siyasal kitsch! Dorfles “Siyaset her dönemde kitsch’dir, ama kötü siyaset ve diktatörlük özellikle kitsch’dir”diyor. En görkemli örnekleri de Nazizm, Faşizm ve Stalinizm’dir. BM Suma’da açtığımız ‘Sovyet Propaganda Sanatı’ sergisinde bunun ilginç örneklerini görebilirsiniz. Bugün, o dönemin kalıntılarını üstlenmiş bir solu tanımlayan ‘sol kitsch’ (left-kitsch) teriminin de yaygın olarak kullanıldığını anımsatalım.
Ne ki, bu diktatörlük kitsch’i günümüzde demokrasiye sızmış durumda. Bütün demokratik ülke seçimlerindeki edebiyat ve felsefeden çalınan ve türetilen dil, sanat üretiminden çalınarak türetilen sınırsız reklâm stratejileri, elektronik/dijital medya oyunları ile donatılarak kitlelerin zihinsel tüketimine sunulmuş manzara günümüz kitsch’inin zaferidir. Siyasal ve
ekonomik erkin tüm törenlerinde kullanılan fotoğraftan videoya, bayraktan fiyonklu sandalyeye, poplaştırılmış marşlardan sunucunun diline kadar tüm propaganda malzemeleri kitsch-insan’ın amaçlarını ve arzularını görselleştiriyor, ama aynı zamanda onları sersemletiyor ve büyülüyor. Bu sahte-sahnelemeler, kitsch-sever’in ruhunu ve gözünü okşarken, arkasındaki ideolojik baskı ve dayatmaların sindirilmesine de yardımcı oluyor.
Tüketim ekonomisinin de can damarı kitsch-severlik, tüketim katedrallerinde (alışveriş merkezleri) altın çağını yaşıyor. Sınıfsal ve ekonomik farklılıklar arasındaki sınırları kalkmış gibi gösteren bu alışveriş katedralleri kitsch-sever’in maddi olanak sınırlarını aşarak en yüksek fiyatı ödemeyi göze almasını sağlıyor. Türkiye’nin marka yaratma arzusu da kitsch’te düğümlenmiştir, çünkü özgünlük ve düşünsel sürece dayalı güncel tasarımı ve sanatı asal estetik altyapı olarak kullan(a)mayan her türlü sanayii ürünü kitsch’dir. Moda kitsch’in en yaygın ve eşitlikçi manifestosudur. Ne ki lüks ve pahalı moda da kitsch’dir. Moda kitsch’i din, dil, ırk sınıf tanımaz! Panter desenli çizme giyen mini etekli kadın ne kadar kitsch’se, panter desenli ipek türban takan tesettürlü kadın da o kadar Kitsch’dir.
Post modernizm kutsadı
Post-modernizm kitsch’i kutsadı; kırsal kesimden kentlere gelen kitlelerin dışlanmışlıklarını onaran kitsch-severlik’in yükselmesinin önünü açtı ve Türkiye’nin en görkemli ve özgün kitsch’lerini arabeski, Yeşilçam sinemasını ve şimdi onun uzantısı olan TV dizileri ve magazin programlarını türetti. Kitsch-insan, kitsch’liğine bilgisiz bir içtenlikle ve boş bir kendini beğenmişlikle bakıyor ve gördüğü imgeye inanıyor. Oysa kitsch, herkese seçkinleşme ve yüksek kültüre ait olma duygusu verirken, ait olabilmek için gerekli düşünme araçlarını çalıyor; sorunlar ve sorulara yanıt veriyormuş duygusu uyandırırken, çözüm için gerekli bilgiden yoksun bırakıyor. Küresel bağlamda kitsch ile hesaplaşarak yeni sonuçlar doğuran güncel estetik, Türkiye’de kitsch’in altında eziliyor.
Açılış günü manzarası’nda, siyasal baskılar ve tüketim dayatmalarıyla toplumun zihinsel derinliklerine işlediği için günümüze özgü mimari, sanat ve tasarımın varlığını ve etkisini tehdit eden bu kitsch’i nasıl sunacağımızı merak ediyorum, doğrusu!