Göze göz, dişe diş, görsele görsel!

Radikal Kültür Sanat
19/07/2010

Aşkı Memnu’yu izleyenlerin yarısının yarısı Sanat Limanı’ndaki videoları izlese, televizyon dizilerinin dayattığı bayatlamış, tükenmiş, sömürülmüş kadın konusu biraz olsun etkisini yitirir. ‘Uluorta’ adlı sergi, adeta televizyona bir yanıt gibiydi

5 Nolu Antrepo’da dün sona eren Sanat Limanı, dört farklı sergiden oluşuyordu.

Aşkı Memnu, genç kadının ihaneti ve intiharıyla kitlelerin hüzünlü/acıklı hazzına/keyfine beklenen yanıtı verdi. TV muhabirlerinin mikrofon tutuğu kadınlar bu intiharı onayladılar. Bihter hem masum kadın, hem fettan kadın, hem öykünülen kadın, hem suçlu kadın, hem de cezasını bulan kadın olarak belleklere yerleşti, bir yüzyıl sonra yeniden… Bu hikâyede dayatılan kadın kimliklerinin sapkınlığı/çelişkileri/çağdışılığı tepkisiz izleniyor! Yeşilçam’dan günümüze kadının kurgudaki ‘tekinsiz’ konumunun sonsuza kadar değişmeyeceğinin altı bir kez daha çizildi. Dizinin yapımcısı hikâyesini ‘iyi hikâye’ olarak adlandırıyor. Bu iyilik kadının ebedi tekinsizliğinden erkeğin de sözde masumiyetinden besleniyor. Dinsel ve cinsel dogmaların birbirine karıştığı, erkek egemen şiddetin pervasızca kol gezdiği coğrafyamızda bu ‘iyi hikâyeleri’ yaratan kadın ve erkek senaristlere, yönetmenlere, yapımcılara, oyunculara da ödül veriliyor.

İki kadın küratör

Bu bağlamda, kamusal bir sergi alanı olarak hizmete sunulan İstanbul 2010 AKB Sanat Limanı’nda iki kadın küratörün (Derya Yücel ve Sabine Shikhlinskaya) sunduğu ‘Uluorta’ sergisindeki videolara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu videolardaki görsel anlatılar, sanatsal değerlerinden önce, ‘Türk’ dizilerindeki kadın kimliği sömürüsüne/aşağılamasına bir yanıt olarak işlev görüyor, adeta.

Örneğin Hatice Karadağ’ın, üstündeki buruşuk saten gelinliği sabırla ütüleme performansı, hiç kuşkusuz, dizilerdeki klişe ‘gelin’ sahnelerinin mutluluk (bakire gelin temizdir) veya mutsuzluk (bakire olmayan gelin kirlidir) pazarlamasına karşı bir gösteridir. Beyaz gelinliğin kadına dayattığı ‘masumiyet’ kimliğinin tüketim ekonomisindeki payına bilinçsizce katkıda bulunan bütün kadınların görmesi gereken bir gösteridir, bu.

Batıbeki’nin oda projesi

Rena Efendi’nin ‘Mutluluk Evi’ de bu bağlamda yorumlanabilecek bir video. Dizilerdeki mutlu kadın görüntülerini andıran kadınlar gerçek yaşamda (Ferghana Vadisi) köktenci İslamın, uyuşturucu trafiğinin, kadın ticaretinin kurbanları. Dizi estetiğinin dayattığı örnek yaşam biçimlerinin abartılı bir karması olan ‘Kitch Oda projesi-Nereye Kadar’ da Kezban Arca Batıbeki’yi izliyoruz. Dizilerde de izlediğimiz sınırsız Kitsch’in dayanılmaz yılışıklığına ve sıvışıklığına bir kez de bu videoda tanık olurken, bu mefruşat/ dağıntı /fetiş karmaşasının kadın kimliğine, bu kimliği aşağılamak üzere yapıştırılmış bir dekor olduğunu görüyoruz.

Yeşim Ağaoğlu bu metalaşmayı bize ‘Hangi Kadın’ başlığıyla sunduğu fotoğraf dizisinde gösteriyor; tüketim, turizm ve medyanın kadına yapıştırdığı bütün kimlikler, roller, künyeler, görevler olağan bir biçimde sıraya diziliyor. Her kadın bu örnekler içinde kendi imgesini bulabilir; dizi kadınlarıyla özdeşleşmeye çalışırken yitirdiği imgesini.

Dizilerdeki kadın bedeni

Nezaket Ekici’nin İtaatsiz başlıklı açılış performansının videosu ve Kıyısız Nehir başlıklı videosu, dizilerde izlediğimiz dirençsiz kadın/bedenini erkeğe teslim eden kadın imgesini sıfırlama işlevi taşıyan ve kadın bedeninin özgürlüğünü ve dayanıklılığını kanıtlayan belgelemeler. Bu performanslarda kullanılan kızıl giysi, sivri kürdanlar, kremamsı çamur, kutsal çıplaklık gibi özelliklerin eleştirel göndermelerini okumak kolay olmasa da, özellikle kadın izleyiciler bu göndermeleri içselleştirebilirler.

Bir direniş ve dayanıklılık gösterisini de İranlı sanatçı Bahar Behbahani’nin Safran Çayı videosunda bir akvaryum içindeki direnişinde izliyoruz. Bu videonun ikinci katmanında ise sanatçının özyaşam öyküsüne ilişkin resim tadında anı ve bellek parçaları izleniyor. Aynı resimsel ve şiirsel dokuda bir videoyu Gül Ilgaz’ın ‘İki Kanat’ başlıklı performansında izliyoruz. Bu iki video ‘Türk’ dizilerinde kadın senaryocuların ve yönetmenlerin bile kadına layık görmediği zarafet ve yaratıcılığa gönderme yapıyor.

Ayşe Böhürler’in ‘Her Günkü Dünya’ başlıklı videosu, onun bütün İslam dünyasını gezerek çektiği belgesellerin içinden süzülüp çıkarılmış 20 dakikalık bir seçkiyi oluşturuyor. Gündelik, olağan, sıradan yaşam içinde kadının kaçınılmaz işleri, işlevleri, görevleri izleyiciyi dizi kadınının dayanılmaz işlevsizliğinden/edilgenliğinden kurtaracak güçte. Gürcistanlı sanatçı Sophia Cherkezishvili’nin ‘Koru Beni’ başlıklı son derece sade, ama bir o kadar da vurucu videosu da benzer etkiyi bırakıyor. Ülkemiz ağlamak için çok nedeni olan ama ağlayamayan/ağlamasına izin verilmeyen kadınlarla dolu. Bu videoyu o kadınların görmesini isterdim.

Hapishane monologları

Bu serginin iki kavramsal videosu var. Birincisi Eli Glader ‘Hapisane Monologları’. Burada da ağlayan kadın görmüyoruz; ama o kadınların mutlaka ağladığı Azerbaycan’da bir kadın hapishanesine odaklanıyor; kadının görünmediği, ama kimliğinin var olduğu bir mekân çalışması sunuyor. Bu serginin en soyut işi Norveçli sanatçı Else Leirvik’in ‘Kadın Deseni’ başlıklı performans videosu; soyut olduğu kadar da irdeleyici. ‘Türk’ dizilerindeki kadından beklenen/kadına yakıştırılan sabır, yeknesaklık, baş eğme, boyun eğme gibi özelliklerin şemasını izliyoruz bu videoda. Kendilerinden beklenenlerin anlamsızlığının farkına varmak isteyen kadınların deneyimlemesi gereken bir desen çizme işlemi…

AB raporlarına geçtik

Aşkı Memnu’yu her dört kişiden üçü izlemiş; bunun büyük bir bölümü de kadınmış.. Bu dört kişiden birisi değil yarısının yarısı bu videoları izlese (ve de özellikle kadınlar izlese) Aşkı Memnu’nun dayattığı bayatlamış/tükenmiş/tüketilmiş/sömürülmüş kadın konusu /imgesi bir az olsun etkisini yitirirdi. 2009 AB İlerleme Raporu’nda Türkiye’deki kadın kimliği/konumu/durumu bir kez daha en önemli sorun olarak vurgulandı. Kadın hakları sorunları için çalışan STK’ların ve kurumların günümüz sanatçılarının bu üretimlerini gündeme almaları ve bu görsel malzemenin gücünden yararlanmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu türden videolarla ülke çapında bir gösteri dizisi düzenlemek gibi… Tüketim ve medya kültürü işbirliği ve saptırmalarına karşı günümüz sanatının sunduğu örneklerin işlevinin farkında olmak bile yeterli sayılır.

Dizilerin kadın kimliği üstüne yapılandırdıkları sapkın görselliği, bu görselliğin oluşturduğu görsel kültür kirliliğini ve bu kirliliğin sonuçları olan kadın cinayetlerini başka araçlarla temizlemek olanaksızdır. Sözsel kültür görsel kültürle baş edemez günümüzde. Göze göz, dişe diş, görsele görsel…