Westel dergisi, Mart 2004

Westel dergisi

1. Yalnız Türkiye için değil bütün dünya için kurmak gerekiyor. Ne ki, öncelikle düş değil, ekolojik kabus! Bilim ve araştırmalar daha zor ve tehlikeli koşulların olduğu bir dünya doğasına doğru yol aldığımızı gösteriyor. Bu da insanlık için ister istemez ortak kararların geçerli olduğu bir düzeni işaret ediyor; ya da bu ortak kararlar veril(e)mezse bugünkünden daha karmaşık bir dönem. Dünya ülkelerinin (belki ülkeler de o denli önemli değil, büyük birlikler söz konusu olabilir) bu açıdan uyumlu diyalog içinde olacaklarını umut edelim.

Türkiye’ye gelince, şu andaki genç kuşağın yaşlandığı ve başka bir genç kuşağın iş başında olduğu bir dönemdeyiz. Eğer önümüzdeki 10 yılda eğitim, kültür, sağlık gibi alanlarda olumlu yapılanmalar gerçekleşirse, bu kuşağın, iyi ve kaliteli bir yaşamın bilincinde olacağı varsayılabilir. Çok iyimser düş: Türkiye’de bölgeler arasında ekonomik, toplumsal, kültürel eşitlik sağlanmış olması, bütün kentlerinin çağdaş yaşam koşullarına kavuşmuş olması, köyler ve kentlerin iletişim ve ulaşım sorunlarının çözülmüş olması, egitim eşitliğinin ve yüksek kalitesinin sağlanmış olması, kültürel yapının en az sağlık yapısı kadar önem kazanmış olması düşlenebilir. Toplumsal yapıdaki en önemli değişim din ve kültür alanında olmalı; o tarihlerde dinin ideolojik ve baskıcı nitleiklerinnden temizleneceğini, toplumsal düzeni belirleyici, düşünce ve kültürü etkileyici bir özelliği kalmayacağını umut etmek istiyorum. Öte yandan kültürün de tüketim kültürü ve medyanın yozlaştırıcı, sığlaştırıcı etkisinin yok olacağını ve insanların dünya gerçeklerine uyum içinde özgür düşünce sahibi olacağına inanmak istiyorum.

2. Şu andaki duruma bakarsak, bu yönde yok yavaş bir gelişme olabilir. AB’ye girme sürecinde gereken düzen değişiklikleri yapılırsa ve bunlar uygulanırsa; Türkiye’nin bulunduğu bölgede siyasal istikrar sağlanır ve demokratikleşme gerçekleşirse ve nihayet Türkiye 2010’da AB’ye girmişse (tabii bu arada AB’nin de ne olacağı konusunda düşünmek gerekir) düşlediğim Türkiye gerçekleşebilir.

3. Gelir adaletsizliği ve toplumsal sınıflar arasındaki refah uçurumu, eğitimin içerik ve biçim olarak yetersizliği, özel ve resmi yönetici sınıfların toplumsal adalet açısından bilinçsizliği, tüketim kültürünün gerçek kültür alanını işgal etmesi, köktendincilik, ırkçılık, bireysel faşizm, babaerkin/erkek egemen toplum düzeni Türkiye’yi felakete götürebilecek ve henüz ortadan kalkmamış durumlar… Önümüzde uzun bir temizlik dönemi var; eğer temizliğe karar verirsek! Buna karşın, Türkiye coğrafyası/doğası, tarihsel dokusu ve geleneksel ve güncel kültürü bu felaketlere karşı direnen kalelerdir; toplum bu kalelere sahip çıkmasını öğrenmelidir.

4. Türkiye’deki kültür ortamı koşullarında benim yerimi/pozisyonumu tanımlamak oldukça güç. Küratörlük ve sanat eleştirmenliği Türkiye’de kültürü etkileyen/tetikleyen bir meslek olarak görülmüyor. Bu meslek şimdilerde özel kuruluşların sanat kültür yatırımları içinde “danışman” , “yönetici” ya da “tanıtım uzmanı” olma özelliklerini taşıyor. Buna karşın uluslararası bağlamda küratörlük ve sanat eleştirmenliği, bir ülkenin yaratıcılık alanında dünyaya sunduğu ürünleri değerlendiren ve bunların elenmesini, tanıtımını, sunumunu gerçekleştiren, dönüşüme sokan kişidir; ülkelerin kültür ve sanat politikasında etkin bir kişidir.. Farklı siyasal ve ekonomik sistemler dolayısıyla yerel ve bölgesel kültürlerin uluslararası kültür platformuna çıkması özel kuramsal çalışma ve uygulama modelleri gerektiriyor; bu kuramların ve modellerin hazırlanması uzun menzilli bir çalışmadır. Bu kişilerin duyarlı, sabırlı, deneyimli ve hoşgörülü olması ama öte yandan bu iş bir tartışma ortamı olduğu için, dirençli, kararlı ve tutarlı olması da söz konusudur. Bunların yanında bu kişilerin yaratıcılığın bütün kanallarına açık olması, değişimlere ayak uydurabilmesi, genç kuşakla diyalog içinde olması gerekir. Dünyaya hitap edecek ve dünyayı etkileyecek bir sanat üretimi bugünden yarına gerçekleşecek birşey değildir; bu çapta bir sanatçının yetişmesi ve onun uluslararası ortama tanıtılması zaman ve emek isteyen bir iştir ve hakkı verilmelidir. Günümüzdeki sabırsızlık, kısa yoldan güç ve ün kazanma, çıkarcılık, bencillik aşılması gereken kötü insan özellikleri. Sanatçılar ve bunları dünyaya sunan ülkeler çeşitlenip çoğaldıkça, benim yerimde ve pozisyonumda olan kişi de kendini daha zor rekabet koşulları içinde bulacak ve “sanat ve kültür” dünyanın en vazgeçilmez olguları olacak.

 

Beral Madra/ Mart 2004