Küratörlüğünü Beral Madra’nın yaptığı “Kendi Portresi” adlı sergi, sanatçıların maskesiz hallerini sergiliyor. Serginin bir sürpriz ismi yazar Aslı Erdoğan.
AYŞEGÜL SÖNMEZ
Kendi portresi teşhircilik midir?” diye soruyor Beral Madra. Ve “bu soruya Adorno şöyle yanıt veriyor,” diyor: “Sanatçılar kendilerini yüceleştirmez. Onlar arzularını ne doyurur ne de bastırır ama toplumsal olarak arzu edilen başarılara dönüştürür; yapıtları psikoanalitik yanılsamalardır. Ne var ki, günümüzde geçerli sanat yapıtları, istisnasız toplumsal olarak arzu edilmezler. Sanatçılar, daha çok özgürce dolaşan ve gerçekle çarpışan, nevrozla damgalanmış şiddetli sezgileri açığa vururlar.”
Beral Madra’nın küratörlüğünü yaptığı “Kendi Portresi” adlı sergi, tam da bu noktada, sanatçıların nevrozla damgalanmış şiddetli sezgilerini anlatıyor. Kendisine ulaşmakta zorlanan sanatçının dramı, travmasıyla ilgili izleyiciye ipuçları veriyor. Bu ipuçları da sanatçının kendisine ulaşmaktaki zorluğunu gözlemleyen izleyiciye kendine ulaşmada bazı imkânlar tanıyor. Böylelikle izleyici, kendi portresine varıyor serginin sonunda. O portrede neler olduğuna gelince…
Bu portre kesinlikle itiraf.com’u aratmıyor. İçinde kendisiyle ilgili tüm bilgiler, kendisinden bile sakladığı çeşitli huylar, anlar ve daha neler neler var.
Beral Madra, kendi portresi üstüne bir sergi yapmak istemesinin nedenlerini şöyle anlatıyor:
“Günümüz sergi sistemi, küratörleri, en uç noktada aziz mertebesine yükselterek öne çıkarıyor. Serginin gerçek öznesi ve sanat yapıtının sorumlu / sorunlu taşıyıcısı sanatçı’nın bu durumla nasıl hesaplaştığını en çok, kendi kendini yapıtın öznesi olarak sunduğu işlerde izlenebilir. Çünkü bu tür bir yapıtla kendisi ve küratör arasına geçilmez sınırı koymakta, küratörün ulaşmadığı bir şeyi gerçekleştiriyor.”
Sergideki en sürpriz işlerden biri hiç şüphesiz, Aslı Erdoğan imzalı bir metin. Metin çünkü “sonuçta dünyada her şey sonuçta bir kitaba dökülmek üzere var”. Metin çünkü “metin yalnız yapı kuran değil, aciliyeti olan bir eylem.”
Fotografik / dijital / elektronik imgeler içinde yer alan Aslı Erdoğan’ın 2002 tarihli metninde şu cümleler birbiri ardına sıralanıyor:
“…(..) 13.Sen kimsin?
Ben senin içinde konuşan yankıyım. Sözcüklerle anlatılamayan senim, yanıt vermeyen sessizlik… Ve bugüne dek hiçbir ölümlü yüzümü MASKESİZ görmemiştir.”
Serginin diğer kendi portrecilerinden Luchezar Boyadjev, küratörlerle olan sorununu çözmeye çalıştığı işinde, kendi portresinin üzerine el yazısıyla “en sonunda küratörlerin sanatçı olmadığına inanıyorum” diye yazmış. Şeyda Cesur, “Beni Seviyor musun?” başlıklı işinde, sanatçının kendine olan sevgisinde ne kadar zorlandığına dair uzun bir hikâye anlatıyor. Ve hikâye oldukça çarpıcı görsel ayrıntılarla dolu. Mario Bottinelli Montandon’un tasarladığı kahramanında birçok isme gönderme var. Bunlardan biri Henrich Böll diğeri “katolik kentsoylu karşıtı peygamber” Leon Broy.
İna Wudtke, kendi portresini cyborg olarak tekrar ürettiği işinde sanatçının dışa ne kadar açık olduğunu ispat ediyor. Danice Dakic’in kendi portresinde iki ağız ve bir burun var! Gözlerden eser yok. Sanatçının kendini gizlemede ve saklamada ne kadar ileri gidebileceğini anlatıyor.
Ethem Özgüven’e gelince… Bu “ona ve çevresine dair bir belgesel”. Bu belgeselde Ethem Özgüven kimi zaman burnumuzun dibinde kimi zaman dokunulmayacak hatta zor görülecek kadar uzaklarda. “Kendi Portresi”nde küratör Beral Madra, yıllar sonra epey aradan çekilmiş. Meydanı sanatçılara bırakmayı bir borç bilmiş. Çok da iyi etmiş. Ancak, sergi boyunca, giderek küratörlerden sıyrılan sanat dünyasında, sanatçının kendi kendine ayakta durabilmesi için önce kendi portresinden yola çıkması gerektiğiyle ilgili Madra’nın baskın moto’su kulağınıza küpe olmuyor değil.
Sonuç: Maskesiz sanatçıların, yalnız dansı… Görün.
Kendi Portresi
Borusan Sanat Galerisi
Bitiş tarihi: 8 Şubat 2003
(0 212) 292 06 55