Modernizm ve Sanatçının Bugünkü Konumsuzluğunu Belirleyen Gelişmeler
Eğer, ‘Batılılaşma’ adı altında Türkiye’ye giren modernizmin bütün yüzyıl boyunca varolduğuna ve dünyayla birlikte yaşandığına inanıyorsak, moderni sorgulayan düşünürlerin vardığı sonuçlara başvurmakta yarar var. Örneğin Lyotars’a:
“Birkaç yıldır postmodern sorusu uluslararası tartışmaların konusu. Modern projesi insanlığı bilgisizlik, boyunduruk ve acıdan kurtarmayı amaçlıyordu. Bilgiler, teknikler, sanatlar e özgürlükler geliştirildi v yaygınlaştı. Bu proje yüzyılın sonunda hala güncel midir? Bu konuda kuşkular var. Aydınlanma çağının ardından ortaya çıkan Batı demokrasileri Emperyalizmi ve topyekun savaşı gerçekleştirdi. En gelişmiş araştırmalar Nazi rejimi altında ve çoğu kez dehşet verici koşullarda sürdürüldü. Sanat öncüleri (avangardlar) geniş kitle için bilinmeyen ve anlaşılmayan olarak kaldı. Mimaride Modern Akım’ın satılmasını yeni metropollerin kent mimarisinde yaşadık. Batı’nın zenginliği kuzeyde işsizliğe , güneyde acılara neden oldu. Medya pazarı görüş egemenliğini oluşturuyor, ‘başarı’ ölçütü her türlü saygıyı yok ediyor: Yaşam, ölüm, doğa, duygular ve bilgi –insan önündeki saygıyı. Ve yine de insanın gücü büyüyor gövdesinden başlayarak yıldız kümelerine kadar- belli ki kesintisiz. Ancak ne için? Modern projesi hala var, ama bunalım ve kaygı içinde. Belirsizlik bir tepki doğruyor, güvence, kalımlılık ve kimlik isteği doğuyor. Bu istek binlerce biçim alıyor; şimdilerde bunun adı Post-modern!”
Türkiye’deki durum bundan farklı değil. Modern projesi, Türkiye’ye emperyalizme karşı kullanılmak üzere getirildi; boyunduruktan kurtulmak üzere getirildi; ulusal bağımsızlığı sağlamak üzere geldi, çağın bilim ve teknolojisine ulaşmak üzere geldi. Bunlar üç aşamada gerçekleşti. Osmanlı ‘Batılılaşması’, Atatürk devrimleri ve demokratikleşme. Modern sanat bu süreçler içinde yayıldı.
Modern projesi bir yandan bilgisizliğe karşı getirilirken bir yandan da emperyalizm getirdi. Emperyalizmin kültürü olan Batı kültürü devlet eliyle, oldukça hızlı ve sindirilmeden benimsendi. Toplumsal yapının kapalılığı dolayısıyla art alanda belirgin bir devinimsizlikle oldu bu. Oysa, şimdi geriye baktığımızda, bizde benimsenmiş biçimiyle modern sanata tepki göstermek için bir neden yoktu, İslam dini kuralları gereğince temsili insan resminin yapılmasından başka bir engel yoktu. Manzara ve ölüdoğa resimlerinin bolluğu ve fotoğraf gerçeği içinde bu engelin geçerliği kalmamıştı. Fotoğraf kabul edildikten sonra, ‘suret’ yasak olamazdı artık!.
Emperyalizm, Emperyalizmin karşıtlığı ve Kapitalizm süreçleri ile gelen ve yerleşen modern projesi geleneksel yaratıcılık sürecini durdurdu mu?
Gelenekten kesin bir kopuş oldu mu?
Batı’daki gibi bir kopuş yaşandığını düşünemeyiz. Emperyalizm ve Emperyalizme karşı çıkış süreçleri doğal ve geleneksel yaratıcılığa, sert bir biçimde müdahale etmemiştir. Bunu sanat üretiminde izleyebiliriz.
Batı kuralları içinde yapılan ilk resimlerde, ev ve konak duvar resimleri ve halk resimlerindeki anlatımcılık, doğa gözlemciliği ve 17.yy’dan başlayarak minyatürlere girmeye başlayan üç boyutlu yanılsama değişmemiştir.
Değişen nedir? Resmin mekan içinde kullanımı ve resmin ve heykelin Batılılaşma ve Ulusal Bağımsızlık sürecindeki değişim araçlarından birisi olma durumuna gelmesidir.
Resim, estetik ve kavramsal olarak değil, işlevsel ve ideolojik olarak bağımsızlaşmıştır. Sanatın üreticisi belirginleşmiştir; halkın bağrından çıkan ve halka hizmet eden halk ressamı yerine halktan kopuk saray ressamı ya da devlet tarafından eğitilen ve yetiştirilen, büyük ölçüde devlet politikasına hizmet eden ressam geçmiştir. Öte yandan, yüzyılın ilk yarısında benimsenen Batı resminin ve modernist kavramların esin kaynaklarının Asya ve Afrika sanatları, minyatürler ve geometrik süslemeler olduğunu düşünürsek, bilinçli olmasa da, benimsenen kavramların gerçekte bize ait olduğu açık.