2- TÜRKİYE’NİN MEGA KÜLTÜR İÇİNDEKİ KONUMU AÇISINDAN
ULUSLARARASI İSTANBUL BİENALİ ve İBŞB NEJAT F. ECZAIBAŞI MÜZESİ
Dünya kültür ortamına egemen olmaya başlayan yeni düzene, “Küresel kültür ve kültürler arası diyaloga” katılıp katılmamak, bu zorunluluğu kabul edip etmemek konusunda önce bu ülkenin sanatçıları ve kültür tasarımcıları bir karar vermelidir; siyasetçiler ve iş adamları bu ülkenin sanat ve kültür gündemini, kuramını, kavramını, felsefesini, estetiğini oluşturmak üzere sanatçılara ve kültür tasarımcılarına “mega” bir yer, mega bir alan, mega bir olanak açmalı, “mega bir yatırım yapmalıdırlar. Nitekim, Sayın Nejat F. Eczacıbaşı bu “mega” yatırımı yapmaya başlamıştır; ne ki karşısında modernizm ve post-modernizm ikileminin üstesinden gelmeye çalışan, farklı düşünce süreçleri yaşayan, kendi içinde uzlaşmaları olmayan, sanat düşüncesinin ilerlemesi için sağlıklı ölçütleri olmayan, uluslararası bir müzenin anayasasını kurabilecek, işlerliği sağlayacak kadroları olmayan bir sanata ortamı bulmaktadır. Oysa, bu müze Türkiye için, küresel kültür ve kültürler arası diyalogun başlangıç noktası olmaya adaydır.
Ülkemizde, küresel kültüre katılmanın bir parçası olarak gerçekleştirilen Uluslararası İstanbul Bienali (UIB) ve gerçekleşmekte olan İBŞB ve Nejat F. Eczacıbaşı Sanat Müzesi (SM) gibi etkinlikler, görünüşte bu küresel sistemin uygulamalıdır, ama gerçekte bozuk bir düzenin uzantısı olmak sakıncasıyla karşı karşıyadırlar, çünkü bu iki etkinlik içinde tümel sistemin birincil koşulu olan somut ütopyaların, kültürel tasarımın, plan ve projelerden oluşan yaratıcılık aşamasının ve bunları uygulayacak olan kurum, örgüt ve kadroların varlığını göremiyoruz.
UIB ve SM, resmi, yerel ve özel kurumlardan destek alan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın yönetiminde ve denetiminde gerçekleştirilmektedir. Türkiye’nin mega kültür içindeki konumu açısından önem taşıdığını kanıtlamaya çalıştığımız bu etkinliğin sorumluluğu üstlenen bu vakıf, İstanbul’da geniş kitlelere sanat ve kültür etkinlikleri sunduğu için, bir çok uluslararası ünlü sanatçıyı ülkemize getirdiği için, zaman içinde büyük bir saygınlıkla birlikte bir “dokunulmazlık” da kazanmıştır.
Felsefenin ve eleştirel düşüncenin özgürlüğü ve bağımsızlığı üstüne temellenen “çağdaş sanat” ortamı açısından bu “dokunulmazlık” bir çelişki yaratmaktadır. IKSV’nın bu iki etkinlik için, uluslararası sanat sistemi ölçütlerinde bir donanıma sahip olup olmadığı irdelenmelidir. Bugüne değin dünya sanat sistemi içinde “alıcı” durumunda olan İstanbul’un “verici” özelliği de sahip olarak, gerçek anlamda “uluslararası kültür başkenti” olma sırası geldiyse, bunun gerçekleştirilmesinde başrolü oynayacak kurum ve kişilerin, bu konuda donanımlı olduklarına güvence duymak zorundayız.
IKSV, 1986’dan bu yana gerçekleştirdiği UİB için, uluslararası ve yerel sanat odaklarıyla sürekli ilişkide bulunan bir kadro, bir belgelik ve bir araştırma birimi oluşturmazsa ve her bienali yeni bir deneme sürecine sokarsa, bu güvenceyi vermeyecektir. UİB, Türkiye’nin çağdaş sanat potansiyelini uluslararası sanat ortamına tescil ettirme girişimi, ya da uluslararası sanat ortamına kabul ettirilmesi gereken bir tezdir; dolayısıyla bu ülkenin çağdaş sanat yoluyla ifade edilen kültür kimliğini açık ve doğru bir biçimde ortaya çıkaran ve her şeyden önce düşünsel ve kavramsal olan bir etkinliktir. Vakıf yönetimi, uluslararası sanat ortamının doğrudan doğuya muhatabı olamaz; muhatap, sanatçılarımız ve çağdaş sanatçılarımızı, sanat üretimimizi, sanat kuramlarımızı tanıtacak, savunacak uzmanlardır. Dünya sanat sistemi sanatçılar ve uzmanlar arasındaki ilişki ve bilgilenme ağı üstüne kurulmuştur.