Hasan Safkan
27 Mart – 14 Nisan 1990
Hasan Safkan, hiçbir akıma bağlı olmamak, yalnız özgür düşünceyi taşımak gibi, yüzyılın ikinci yarısında heykel yaratıcılığının özünü oluşturan bir anlayışı benimsedi. Özgür düşünceyi korumak için üretimine ara verdi, kendini yaşadığı ortamın karmaşası ve yıpratıcılığı karşısında sınadı, güçlendi ve 1990’da bu heykeli üretti. Sanatçının bireyselliğini en kesin boyutlarla yansıtan heykel, her dönemde tek bir kişiye değil, kitleye ve ortak bilince yönelmiştir. Heykel, insanın çevresinde dolaşabileceği, her açıdan istediği fiziksel ve tinsel uzaklık ve yakınlığı bağımsızca saptayabileceği, soyut bir uzam içinde, somut bir biçimin gerçekliğini algılayabileceği bir yapıttır. İki dikey taşın bir yatay taşla birleştiği bu heykelin uyandırdığı sağlamlık ve bu dünyadan olma duygusu, bir aşama sonra yerini yalınlığın, özgücün, içgüdünün ve keskin çözümün ürkütücülüğüne bırakıyor. Yapıt, bu özelliğiyle aynı anda güven verici ve tehdit edici olma gerilimi taşıyor. Yalınlık, dirimsellik, uzamsal gerçeklik gibi bir çıkış noktası olan bu heykel, bunları içinde barındırmakla konstrüktivist bir nitelik taşıyor. Kesin tasarlanmış yüzeylerin ve oylumların düzeni ve birbirine kilitlenmesi, taşın ve yaratılan biçimin içindeki dinamik bir gücün algılanmasını ve özümsenmesini sağlıyor. Safkan, ekspresiv bir anlatımla yapıta kendiliğindenlik, yeğinlik katıyor. Tarihsel bakış açısından, bu heykel insan ve evren arasındaki ilişkiyi sağlamak için yaratılmış olan ilk üç boyutlu simgenin, menhirin ve onun uzantısı olan dolmenin bir yorumudur. Menhirin taşı doğanın bir parçasıdır; insan eli değdikten sonra, bu taş fiziksel dünyanın ögesi olmaktan çıkıp, tinsel dünyanın ögesi olmuştur. Doğanın, doğallığın, özkaynakların ve tözün gittikçe yitirildiği günümüzde, bu yapıt önemli bir yorum ve uyarı.
Beral Madra