B. Baykam: Merkez ve çevreden bahsederken bizim düşüncemiz ve tanrımız değişti; ben İstanbul’u bir merkez olarak görüyorum. Biliyoruz ki, Batı modern ve çağdaş sanat tarihini kendi açısından, kendini kollayarak ve sanki tesadüfenmiş gibi bütün kredileri kendisine vererek yazdı. Bir on yıl geçiyor, bir de bakıyoruz yine 3 Amerikalı, 4 İtalyan, 2 Alman meşhur olmuş. Paris’te Modern Sanat Müzesi’nde 15 ressamlı yeni alman sanatı sergisi açılmış. Bu sergide, Polke, Fetting, Richter gibi tanınmış sanatçılar yoktu, yeni isimler devreye sokulmuştu. Batı kuvvetli dövizi olan beş ülkenin sanat üretimini, kvramlarını tarih diye, bizim ağzımıza zorla sokmaya devam ediyor. Bizim de artık çıkıp, tamam kardeşim, siz tarihinizi yazmaya devam edin, bizde de sanatçılar, sanat tarihçileri, küratörler var, biz de dev bir sentez ülkeyiz, biz de kendi sanat tarihimizi üreteceğiz dememiz lazım, buna ne diyorsun?
B. Madra: Bunları yapmaya başladık mı? Günümüz sanat bilinine kavuşmuş, bu bilinci içinde taşıyan sanatçı, doğal olarak böyle düşünüyor, ancak böyle düşünen sanatçıya, karşısındaki sisteme cevap verecek bir sistem verilmiyor. Bu sistem olmadıkça, senin öngördüğün anlamda bir “yüz yüze gelme” oluşmaz.
B. Baykam: Sistemni kurulmadığını biliyorz, altypıların da kurulmadığını biliyoruz, ama bu bizim yazı yazmamızı ve sanat üretmemizi engellemiyor; olsa olsa bunun doğru kanallara girip, iyi yansımasını engelliyor. İçeriye dönük çabalar 30 yıl sonra değerlenebilir, çok geç olur ama yaşanmış bir şey olur. Örneğin, Alman ekspresyonizmi 1905-1920 arası yaşandı, gerçek önemine 50’lerden sonra erişti. Bu da bize, ileriye dönük, bir yeniden değerlendirme olanağı olduğunu gösterir. Geçen yıllar heba değil!
B. Madra : Ben bütün bunların boşa gittiğini düşünmüyorum. 30-40 yılın üetiminin dünyaya tanıtılması gerekiyor; savları ortaya koymak, bu üretimin dünyaya nasıl yanıt verdiğini anlatmak gerekiyor… Dönüp dolaşıp sistemin bozukluğun takılıyoruz; bu söyleşide de sistemle uğraşıp durduk…
B. Baykam : Bence bu sıhhatli bir olay, çünkü içinde yaşarken, o yılların heba olmamaı için yapılacak eforlar varsa, bu da onlardan biri. Bu konuşma, önemli noktada ulunan üç kişiyi uyandıracaksa, bu da bir şey.
B. Madra : Metinlerden söz ettik; Batı tarafından yazıldı ve dünyaya yayıldı. Bizler Batı sanatını anlatan metinler yazdık mı?
B. Baykam : Yazıldı.
B. Madra : Bedri Baykam tarafından! Bunun gibi üç beş kişi yzmalıydı ve dünyaya yayılmalıydı; bir paket metin olarak! Şunu görmek istiyorum. Bunun yanında üç bienal gerçekleştirdik. Dışa açılma konusunda önemli araçlardı ve 1986’dan bu yana büyük mesafe alındı. Aienaller aynı zamanda bir bildiridir, yani metindir. Bu “metnin” yeterince güçlü olmadığını düşünüyorum.
B. Baykam : Bienallerin duyurusu da tam yapılamadı. İsterdim ki, dünya dergilerinde ilnlar çıksın. Bu yapılamadı. Belki yalnız bunun için 100-150 bin dolarlık bütçe lazımdı. Bunlar bence çok kritik paralar, bulunmadan yapılmaması lazım!
B. Madra : Bienal ve Sanart sisteminde eksiklikler var: Sağlam bir tez, Türkiye’nin dünya sanatı içindaki konumunu ve kimliğini açıkça ortaya koyan sürekli bir uzman kadro; ilişkileri kesintisiz yürüten ve sanat araştırması yapan. Türkiye’deki sanat üretimini izleyen ve bu üretimleri daha proje temlinde değerlendirebilen bie çalışma sistemi kurulmalı. Dünyadaki üretim için yabancı küratörler ve eleştirmenlerle ortak çalışmalar düzenlenmeli. Trkiye’de sanatçıyı ulusal sergilere yollamak için başka bir sistem olmadığından, Bienal ister istemez gizli bir biçimde bu işlevi de taşıyor. Yaklaşık 6 yıldır, bu hususların üzerinde durulmadı ve Bienal altypısız bırakıldı, öyle ki bir “gösteri” düzeyine indirildi. Son Bienal, Türkiye sanat ortamı ile bağlarını iyice kopardı ve bir yabancılaşma gözlemledim; bunu son derece sakıncalı buluyorum.